İyi kalpli hemşire Zeynep

İyi kalpli hemşire Zeynep, karşısındaki adamın aslında milyoner olduğundan habersizdi. Onun için sadece yardıma muhtaç biriydi.

Zeynep yıllardır omuzlarında ağır bir yük taşıyordu. On iki saatlik nöbetlerden çıktığında ayakları zonkluyor, evde annesinin ilaçlarını verirken gözlerinde yorgunluk birikiyordu. Hayatı; hiç susmayan makinelerin sesi, hastalara fısıldadığı teselli sözleri ve mutfak masasının üstünde büyüyen faturaların korkusundan ibaretti.

İşini seviyordu. Acil servisin telaşı, insanların en zor anlarında yanında olmak ona güç veriyordu. Ama annesinin hastalığı ve geçim sıkıntısı, her maaş gününü ayrı bir sınava dönüştürüyordu.

O fırtınalı gecede biraz nefes almak için dışarı çıktığında, hastane girişinde ıslak giysiler içinde yığılıp kalmış bir adam gördü. Yüzü solgundu, dudakları mora çalmıştı.

“Beyefendi, iyi misiniz?” diye seslendi Zeynep, su birikintisine dizlerini vurarak yanına çökerken.

Adam gözlerini zorla araladı, kısık bir inilti çıktı ağzından.

“Çabuk bir sedye getirin!” diye bağırdı Zeynep, sesi kararlı ve otoriterdi.

Bir başka hemşire koşarak geldi. İkisi birlikte adamı fırtınanın içinden alıp hastanenin sıcak ışıklarının altına taşıdılar.

Adam titreyen dudaklarını zor araladı ve Zeynep’in elini tutarak fısıldadı:
“Lütfen beni sakın bırakma…”Devamını okumak için diğer sayfaya gecebılırısnız…