Bir çöp kutusunun yanında terk edilmiş bir yenidoğan bebek buldum
Bir çöp kutusunun yanında terk edilmiş bir yenidoğan bebek buldum. Üzerinde sadece ince bir battaniye vardı. On sekiz yıl sonra, sahneye çıkıp beni yanına çağırdığında neredeyse bayılacaktım.
Benim adım Meryem. Altmış üç yaşındayım ve hayatımın büyük bir bölümünde gece vardiyasında temizlik görevlisi olarak çalıştım. İnsanlar yanımdan geçip gider, sanki ben duvarların bir parçasıymışım gibi davranır. Kendi çocuklarım bile, ancak paraya ya da yardıma ihtiyaçları olduğunda beni arar.
Onların benden daha iyi bir hayatı olsun diye hep fazladan mesai yaptım. Daha iyi okullarda okusunlar, daha iyi kıyafetler giysinler, daha fazla fırsatları olsun istedim. Ama ben verdikçe, onlar benden daha da uzaklaştı.
Derken bir gece, her şey değişti.
Saat sabaha karşı üçü biraz geçmişti. Her zamanki gibi otoyol üzerindeki dinlenme tesisini temizliyordum. O sırada bir ses duydum; çöp kutusunun arkasından gelen, zayıf ve titrek bir ses. Önce yaralı bir hayvan sandım.
Ama o inleme, kısa süre sonra cılız bir ağlamaya dönüştü.
Çöp kutusunu kenara ittirdim ve onu gördüm. Yeni doğmuş bir erkek bebekti. Üzerine kirli ve ince bir battaniye sarılmıştı. Küçük göğsü düzensiz şekilde inip kalkıyordu. Buz gibiydi. Korkmuştu. Yapayalnızdı.
Kalbim paramparça oldu.
Dizlerimin üzerine çöktüm, temizlik arabamdaki sıcak havlulara sardım ve onu kollarıma aldım. O soğuk fayansların üzerinde sallayarak sakinleştirmeye çalıştım. Ellerim titriyordu. Üniformam kir içindeydi. Ama hiçbirinin önemi yoktu.
“Tamam yavrum,” diye fısıldadım. “Artık güvendesin. Seni kimse çöpe atmadı. Ben buradayım.”
O sırada içeri bir kamyon şoförü girdi. Gördüğü manzara karşısında donup kaldı ve hemen acil servisi aradı. Sağlık görevlileri daha sonra bana, biraz daha geç kalsaydı bebeğin o geceyi atlatamayacağını söylediler.
Ambulansla birlikte hastaneye gittim. Minik parmaklarını elimden bırakmadım.
Hastanede ona “Bebek Can” adını verdiler. Ama benim kalbimde o bambaşka bir şeydi. Hayatımda neye ihtiyacım olduğunu bilmeden bulduğum bir mucizeydi.
Önce onu koruyucu aile olarak aldım. Sonra evlat edindim. Onu sahip olduğum her şeyle sevdim.
Yorgunluktan ağladığım geceleri ona hiç anlatmadım. Kendi çocuklarımın gelmediği doğum günlerini de… Defalarca kendi ihtiyaçlarımı onun ihtiyaçlarının arkasına koyduğumu da söylemedim.
Öz çocuklarım benden daha da uzaklaştı. “Başkasının çocuğunu” daha çok önemsediğimi söylediler. Ama Mucize, evde ona verdiğim isim buydu, karşısına çıkan her fırsatı değerlendirdi. Kitaplar okudu. Deneyler yaptı. Öğrendi. Merak etti.
Hayatımda gördüğüm en kararlı genç adam oldu.
Ve sonra, on sekiz yıl sonra… Parlak sahne ışıkları altında, kep ve cübbesini giymiş halde, mikrofona yaklaştı.
Ve benim adımı söyledi.
Devamını diğer sayfaya geçerek okuyun


Son yorumlar