Sabah namazına her zamanki gibi erkenden gitmiştim

Kadına baktım, gözlerini kaçırıyordu. “Nereden biliyorsun?” dedim. Dizleri titredi, oturdu. “Ben bıraktım,” dedi. O an içimde öfke mi acı mı vardı bilemedim. Ellerim titredi. “Neden?” diye sordum sadece. Gözlerinden yaşlar aktı. Gençmiş o zaman, ailesi kabul etmemiş, kaçmış, sonra korkmuş. “Her gün pişman oldum,” dedi. “Uzaktan takip ettim. Onu aldığınızı biliyordum. Yaklaşmaya cesaret edemedim.”
Yusuf o sırada camiden çıkıyordu. Bizi gördü, yanımıza geldi. Kadın onu görünce ağlamaya başladı. “O,” dedi, “o benim oğlum.” Yusuf bana baktı. Gözlerinde korku vardı. Elimi omzuna koydum. “Dur,” dedim kadına, “şimdi değil.”
Eve gittik. Yusuf sessizdi. Akşam yemeğini zor yedi. Sonra bana döndü. “O kadın kimdi?” diye sordu. Derin bir nefes aldım. Gerçeği anlattım. Baştan sona. Ağladı. ağladı. O gece sabaha kadar uyumadı.
Çok Günler sonra Yusuf annesiyle konuşmak istedi. Ben de yanlarında oldum. Kadın özür diledi, ağladı. Yusuf dinledi. Affetti mi bilmiyorum ama kapıyı kapatmadı.
Şimdi arada görüşüyorlar. Yusuf hälä benimle yaşıyor. Bana baba demeye devam ediyor. Ben de her sabah caminin yolunu tutarken içimden şunu geçiriyorum:
Bazen bir havluya sarılı kader, insanın bütün hayatını değiştiriyor.

Son yorumlar