Adım Zeynep

Benim adım Zeynep… On altı yaşımda köyden şehre götürdüler beni. “Fabrikada çalışacaksın, ailene para göndereceksin.” dediler. Çocuktum, safça inandım. Oysa fabrika falan yokmuş… Demir kapılar ardında satıldığımı anladım. O günden sonra hayatımda hiçbir şey aynı olmadı. Bana kimse adımla seslenmedi; sadece bir numara verdiler. Aynanın karşısına geçmeye utanır oldum. Her gece biraz daha öldüm, her sabah gözlerimin altındaki morluklarla uyandım. İçimde tek teselli, çocukken yazdığım ve gizlice sakladığım eski bir defterdi. Son sayfasında şöyle diyordu: “Bir gün buradan kurtulacağım.” Aradan yıllar geçti… Bir gece patron kapıyı çarparak açtı. Kaşları çatık, sesi sertti: “Hazırlan! Son müşterin geliyor.” Titreyen ellerimle saçımı düzelttim, gözyaşlarımı sildim. İçimde garip bir sıkıntı vardı, sanki bu gece diğerlerinden farklı olacaktı. Kapı ağır ağır açıldı. İçeri giren adamı görür görmez nefesim kesildi, donup kaldım. Çünkü gelen sıradan biri değildi… Gelen, yıllardır görmediğim ağabeyimdi. O an bütün kanım çekildi. Dizlerim titredi, ağzımdan tek kelime çıkmadı. Ağabeyim önce bana baktı, sonra etrafına, sonra yine bana… Gözlerindeki şaşkınlık yerini öfkeye bıraktı. Dudaklarından titrek bir fısıltı döküldü: “Zeynep… bu ne hal?!” Ben gözyaşlarıma engel olamadım. Sözler boğazıma düğümlendi, içimden sadece hıçkırıklar döküldü. Daha söyleyecek bir şey bulamadan patron kapının eşiğinde belirdi. Gözleri şüpheyle kısıldı, yüzünde sert bir gülümseme vardı. “Ne bu bakışmalar? Hadi işinize bakın!” dedi, tehditkâr bir sesle. Ağabeyim, gözlerini ondan ayırmadı. Yavaş ama kararlı bir sesle: “Bu kız benim kardeşim. Onu alıp götürüyorum.” dedi. Patron kahkaha attı, odada yankılandı. “Buraya giren öyle kolay çıkamaz! Hele senin gibi delikanlı hiç çıkaramaz. Burası öyle ucuz bir yer değil.” Ağabeyim cebinden bir tomar para çıkardı, masanın üstüne fırlattı. “Ne kadar istiyorsan söyle, ama bu gece Zeynep buradan çıkacak!” diye haykırdı. Patron paraya şöyle bir baktı, sonra bana, sonra tekrar ağabeyime… Yüzünde öfke ve çıkar çatışmasının karıştığı bir ifade vardı. Birkaç saniye sessizlik çöktü, sanki zaman donmuştu. Ben kalbimin sesini kulaklarımda uğultu gibi duyuyordum. Sonunda patron homurdandı, dişlerini sıktı ve eliyle kapıyı işaret etti. “Al git… ama bir daha buralara uğrarsan ne seni, ne kardeşini sağ bırakırım.” Ağabeyim kolumdan tuttu. Çıkarken dizlerim hâlâ titriyordu. Demir kapının ardında, yıllardır görmediğim o gökyüzü karşımdaydı. Nefesim açıldı, ciğerlerim yanarcasına havayı içime çektim. Yıldızlar parlıyordu, özgürlüğün kokusu vardı dışarıda. Yıllardır içimde taşıdığım defterin son cümlesi geldi aklıma: “Bir gün buradan kurtulacağım.” Ve işte o gece… yazdığım o cümle nihayet gerçeğe dönüştü. Ağabeyimin yanında yürürken gözyaşlarım süzülüyordu. Ama bu defa acıdan değil, yeniden doğuşumdan. Ben artık geçmişin karanlığında bir numara değil, adımla yaşayan bir insandım: Zeynep.
Son yorumlar