Babam vefat edince annem çok yalnız kaldı

Kafede elimde telefon, nefesim daralıyordu. Gözlerim ekrana kilitlenmişti. Annemle Cemal aynı odada oturuyordu, kahkahalar yükseliyordu. İçimde bir ateş, “Demek ki…” diye mırıldandım. Ama izledikçe fark ettim ki, düşündüğüm şey bambaşkaymış.

Annem elinde kalınca bir defter tutuyordu. Cemal ona bazı kelimeler söylüyor, annem yazmaya çalışıyor, sonra gülerek yanlışlarını düzeltiyorlardı. Meğer annem gizlice okuma yazma öğreniyormuş! Babam yaşarken hiç fırsat bulamamış, içine dert etmiş. Cemal de fark edince gizliden gizliye ona öğretmeye başlamış. Onların samimiyeti, bana anlatmaya cesaret edemedikleri bu sırdanmış.

Ekranda annemin titreyen sesi duyuldu:
— “Cemal, ‘oğlum’ kelimesini yazdım bak… Doğru mu?”

Cemal de gülerek, sevgiyle başını salladı:
— “Doğru yazdın anne, aferin sana!”

O an kalbimden ağır bir taş kalktı. Gözyaşlarımı tutamadım. İçimdeki şüphe yerini derin bir pişmanlığa bıraktı. Meğer ben en sevdiklerimi boş yere suçlamışım. Annem gururla yazıyı öğreniyor, Cemal de ona evlat gibi destek oluyormuş.

O gece eve döndüğümde, ikisine sarıldım. Annem şaşırdı, Cemal ise bana anlam dolu bir bakış attı.
Ve ben anladım ki; bazen gözümüzün gördüğü, gönlümüzün hissettiğiyle aynı şey olmayabiliyor. Yanlış anlaşılan bir sessizlik, koca bir sevgiye perde olabiliyormuş.