Benden kurtulacaklarmış

bd1f154c 4ff6 48c7 9875 37dec405cebe 1

Elif arkamda titriyordu. Ben gözümü kapıya diktim. Kalbim deli gibi atıyordu. O an anladım:

“İnsan, en çok sustuğunda büyür. Ama bazen sessizlik… bir haykırıştan daha ağır gelir.”

Kapının tokmağı yeniden döndü.

“Halil efendi, hazırlan!” diye bağırdı gelin.

Elif yanaştı kulağıma.

“Gitme dede,” dedi. “Onlar senin yerini değil, mezarını arıyorlar.”

Ama içimde bir başka ses daha vardı.

“Bu evde kalırsan her gün biraz daha silineceksin. Git… ama susma. Git… ama kendini unutma.”

Elif’e döndüm, başını okşadım. Sonra usulca çantamı aldım. Kapıya yürüdüm. Yüzlerine bakmadan çıktım. Arabaya bindik. Yol boyunca tek kelime etmedim. Onlar da etmedi. Sanki ben değil, boş bir sandalye taşıyorlardı. Huzurevine vardık. İçeri alındım. Bir görevli karşıladı beni. “Odana geçelim Halil Bey,” dedi. Odanın kapısını açtığında sadece bir cümle geçti içimden:

“Burası ev değil… ama yalan da yok.”

Beyaz duvarlara baktım. Hiçbir iz, hiçbir ses. Sadece ben… ve kalbimde kımıldayan o son parça: Elif. — Ertesi gün kapı çaldı. Açtım. Elif… Elinde çerçeveli bir fotoğraf: Sobanın başında çekilmiş o eski gülüşümüz. Kucağıma koydu.

“Bu odada bir şey eksikti dede,” dedi.

“Senin hayatın.” Yanıma oturdu. Elimi tuttu.

“Beni bırakmadığın için geldim.

Ben de seni bırakmayacağım.” İlk kez huzurevinde, o dört duvarın içinde…

Gerçekten yaşadığımı hissettim.

Sonra birlikte bahçeye çıktık. Bir yaşlı adam yaklaştı, Elif’e sordu:

“Sen onun torunu musun evladım?”

Elif başını dik tuttu:

“Hayır,” dedi.

“O benim dedem.”