Eltimin kocası Hasan’ın mahallede bakkalı var

Depoyu düzenlerken Hasan’ın ayak seslerini duydum. Elinde birkaç koli vardı ama yüzü dünkü neşesinden biraz uzak görünüyordu. Kafasının karışık olduğu belliydi.
“Yenge…” diye söze başladı, biraz duraksadı. “Dün sana bazı şeyler anlattım ya… vallahi akşam eve gidince çok düşündüm. Öyle dert yanar gibi konuşmam hiç doğru olmadı. İnsan bazen sıkışınca kime ne söylediğini fark etmiyor. Kusura bakma, seni de boş yere meşgul ettim.”
Ben de sakin bir şekilde, “Hasan, insanın dert anlatması ayıp değil. Ama herkesin sınırı vardır, dikkat etmek lazım tabii. Hem ben kimseye bir şey söylemem, merak etme.” dedim.
Hasan başını eğip derin bir nefes aldı.
“Sağ ol yenge… Yokluğunda insan bazen yalnız hissediyor, iş güç derken insanın kafası karışıyor. Ama doğru olan, kendi sorunlarımızı düzgünce eşimizle konuşmak. Senin yardımcı olma niyetini yanlış yerlere çekmek istemem. Dünkü sözlerim için vallahi pişman oldum.”
Bu sözleri söylemesi hem beni rahatlattı hem de ortamın havasını temizledi.
Ben de gülümseyerek,
“Önemli olan fark etmek Hasan. Her evin içinde olur böyle şeyler. Sen kendi yuvana sahip çık, gerisi toparlanır.” dedim.
Hasan da başıyla onayladı.
“Haklısın. Bugün sabah kapıyı kilitleyip gelmişim, farkında bile değilim. Bir daha böyle dağınıklık yok, helallik isteyeyim dedim. Hem senden hem de Saliha abladan Allah razı olsun.”
Ben de, “Hak helal olsun Hasan, yeter ki herkes sınırını bilsin. Mahalledeyiz sonuçta, yardım ederiz ama ölçüsüzlük olmasın.” diye ekledim.
Bundan sonra Hasan yeniden kapıyı açıp bakkalın başına döndü. Ben de depodaki düzenlemeyi tamamladım. Ortalık sakinleşmişti. Hem Hasan’ın içi rahatlamıştı hem de benim.
O gün eve dönerken içimden şu dersi çıkardım:
“İnsana iyilik ederken de mesafeyi korumayı, herkesin derdini dinlerken de doğru sınırı koymayı bilmek gerekir. Bazı insanlar o sınırı göremediğinde, hatırlatmak da bir emanet olur.”

Son yorumlar