Eşim yaşasaydı çocuklar bunu yapamazdı bana

…Sabaha karşı yine içim daraldı, sessizce ağlamaya başladım. Gözlerimden yaşlar süzülürken kapının hafifçe açıldığını duydum. “Yine o kız geldi herhalde, sus diyecek” diye içimden geçirdim, gözlerimi kapattım, sesimi tuttum. Ama bu defa farklıydı…
Bir el yüzüme dokundu. Soğuk değil, sıcak… titreyen, tanıdık bir el. Ardından yanağıma damlayan bir gözyaşı… İçimde bir şey sarsıldı. Yavaşça açtım gözlerimi.
Karşımda kızım duruyordu.
Gözleri kıpkırmızı, saçları dağılmış, nefesi titrek… Dudakları zorla kıpırdadı:
– “Anne… ben geldim.”
O an zaman durdu sanki. Ne huzurevinin duvarları, ne odaya sinmiş yalnızlık, hiçbir şey kalmadı. Sadece kızımın gözyaşıyla ıslanmış avuç içi yanaklarımdaydı.
Ben fısıltıyla bile zor çıkardım o kelimeyi:
– “Zeynep… kızım…”
Titreyen dizlerinin üstüne çöktü, başını dizlerime koydu. Hıçkıra hıçkıra ağladı:
– “Affet anne… Ne yaptık biz sana? Sana bunu nasıl yaparlar? Ben nasıl duymadım, nasıl yanında olamadım…”
Ellerimi yüzüne koydum, saçlarını okşadım. Kelimeler boğazımda düğümlendi. Sadece, “Duran yok kızım… sen geldin ya, tamam…” diyebildim.
—
Kızının Yolculuğu – Tek Bir Cümleyle Değişen Hayat
Bir gün önceydi… Almanya’da sabah ezanı gibi ince bir sessizlik varken telefon çaldı. Büyük oğlanın eşi, istemeden de olsa, bir cümle söyleyivermişti telefonda:
– “Annen iyi… huzurevine yerleştirdik, alışır herhalde…”
Zeynep’in eli titredi, telefonu düşürdü. O an ne nefes alabildi ne konuşabildi. Gözlerinin önüne annesinin evi geldi; tül perde kokusu, soba kenarında çay içişi, “Kendine dikkat et kızım” deyişi…
Bir saat içinde bilet alındı. Eşi, “Git Zeynep” dedi, “annen seni beklemiştir hep.”
Zeynep hiç kimseye haber vermedi. Bavuluna sadece annesinin ördüğü yazmayı ve küçük bir Kur’an-ı Kerim koydu. Uçakta ellerini açıp şöyle dua etti:
“Allah’ım, annemi bana göster… geç kalmış olmayayım.”
—
Huzurevinde Kavuşma
Koridorda koşar adımlarla ilerledi. Bir odanın kapısı aralıktı. İçeride annesinin ince omuzları, pencere kenarında yalnız bir kadın…
Sessizce yanına geldi. Eğildi. Elini annesinin yüzüne koydu. Yüreği paramparça olmuştu.
– “Anne… beni affet. Geldim, seni almaya geldim.”
– “Kızım… rüyam değil ya bu?”
– “Değil anne… rüyaysa bile uyandırmasın kimse.”
—
“Hadi Anne, Eve Gidelim”
O günden sonra valizini bu kez kızının hazırladığını gördü. İçinde giysiler değil, umut vardı. Diğer kardeşlere haber verildi. Evde tartışmalar, sitemler, gözyaşları… Ama artık hiçbir söz, bir annenin kırılmış kalbinden önemli değildi.
Zeynep annesinin elini tuttu:
– “Anne, seni götüreceğim. İster Almanya’ya, ister köydeki evimize… ama sen ne istersen. Yalnız olmayacaksın artık.”
Anne başını eğdi, gözlerinden bir damla yaş süzüldü:
– “Yuvam sensin kızım. Nereye dersen oraya.”
—
Bitmeyen Sevginin Başlangıcı
Bir hafta sonra uçaktaydılar. Bu kez kalbi ağır değildi. Pencereden bulutlara bakarken içinden sadece şu geçti:
“Bey, duyuyor musun? Bizim kız geldi aldı beni. Yalnız bırakmadı. İçim ilk defa böyle huzurlu…”
Torunlarının “Babaanne!” diye sarıldığı bir evde, sıcak çay kokusunda yeniden filizlendi hayat.
Ve kadın, yıllar sonra ilk kez şöyle dedi:
– “Allah’ım… bugün ölsem de gam yemem artık.”
Son yorumlar