Gelen gizli mesaj

deee

Babamın telefonunu elimde tutarken kalbimin atışları kulaklarımda yankılanıyordu. Parmaklarım titredi. Eşimin mesajı ekranın üstünde duruyordu, tam da açılmayı bekleyen bir kapı gibi. Derin bir nefes aldım ve okumaya başladım:

“Bu gece geldiğin için teşekkür ederim. Onun anlamaması çok zor olacak ama göz göze geldiğimiz an, her şeyi unuttum. Yarın sabah mesaj atarım, lütfen dikkatli ol.”

Gözlerim bu kelimelerin üzerinde kilitlenip kaldı. Kalbim boşlukta asılı kaldı sanki. Ekranı aşağı kaydırdım, geçmiş mesajları gördüm. Haftalardır konuşuyorlardı. Gündüz vakti atılmış “canım dikkatli ol”lar, geceleri yollanmış “onu uyutunca yaz bana”lar… Ve daha da ötesi: “Eğer seni tanımasaydım, bu evliliğe asla onay vermezdim. Ama şimdi her şey farklı. Onu üzmeden çözmeliyiz.”

Dünya başıma yıkıldı o an. Mideme saplanan bıçak gibi bir sızı hissettim. Elimdeki telefonu yavaşça koltuğun üzerine bıraktım. Annem mutfaktan seslendi:

“Oğlum, salihayı aramadın mı hâlâ?”

“Aradım anne, kapalıydı… Neyse ben çıkayım artık,” dedim.

Eve döndüğümde eşim hâlâ aynı yerdeydi, ama bakışları kaçamak, huzursuzdu. Onu suçlayacak, bağıracak, hesap soracak hâlim yoktu. İçimde kopan fırtına dışarıya sadece derin bir sessizlik olarak yansıdı.

Ertesi gün işe gitmek için evden erken çıktım ama ofise gitmedim. Arabada tek başıma saatlerce oturdum. Ne yapmalıydım? Onu karşıma alıp her şeyi açıkça konuşmalı mıydım? Babamla yüzleşmeli miydim? Ailemle, bu evliliğe başından beri karşı çıkan herkesle… Düşünmek, daha çok düşünmek gerekiyordu.

O gün akşam, eşim bana karşı daha dikkatliydi. Gözlerime bakamıyordu. Sanki her hareketi bir şeyleri örtmeye çalışıyordu. Ama ben hiçbir şey belli etmedim. Ona sarıldım, alnına bir öpücük kondurdum, ne kadar incindiğimi bile bile. Çünkü bu savaş sessizce başlamalıydı.

Bir plan yapmaya karar verdim. Önce eski bir dostuma, üniversiteden tanıdığım bir bilişim uzmanına ulaştım. Ona eşimin telefonundaki mesajların yedeğini alıp almayacağını sordum. Gizli bir yazılım önerdi, uzun uzun anlattı. Artık eşimin telefonundaki her mesaj bana da gelecekti. İhaneti belgelemem gerekiyordu. İçimde büyüyen öfkeyi ancak böyle kontrol altında tutabiliyordum.

İki hafta boyunca sabırla bekledim. Gelen mesajlar daha da ileri gitmeye başlamıştı. Artık sadece duygusal yakınlık değil, fiziksel buluşmaların da ipuçları vardı. Babamın “bu akşam geç kalabilirim, odunları almaya gideceğim” gibi mesajlarına eşim “dikkat et, üzerini iyi giyin” diye cevap veriyordu.

Bir gece, telefonuma eşimden babama gelen bir mesaj düştü:

“Yarın akşam Salih’in iş gezisine gideceği gün, birkaç saatliğine sana kaçabilirim. Lütfen dikkatli ol.”

O mesajı gördüğümde artık dayanamadım. Tüm olan biteni anneme anlatmaya karar verdim. Akşam yemeğinden sonra, eşimin duşa girdiği bir vakitte annemi aradım. Olanları olduğu gibi anlattım. Annem önce sessiz kaldı. Ardından telefonu kulağından uzaklaştırdı, bir süre sonra tekrar aldı ve sadece şu kelimeyi söyledi:

“Ben biliyordum. Ama sana söyleyemedim.”

Şaşkınlık içinde, “Ne demek bu?” diye sordum. Annem derin bir nefes aldı ve kelimeleri tükürür gibi konuşmaya başladı:

“Baban bir kadına tutuldu, bunu aylar önce öğrendim. Gizli mesajlarını gördüm, hatta seni ziyarete geldiğimizde onunla konuştuğunu biliyordum. O kadının senin eşin olduğunu öğrendiğimde kalbim duracak gibi oldu. Ama bunu sana söyleyemedim. Çünkü evliliğin zaten zor ayakta duruyordu. Belki düzelir diye düşündüm. Ama artık yeter.”

O gece uyuyamadım. Babamın ihanetini, eşimin sinsiliğini, annemin sessizliğini düşünmekten içim acıdı. Sabah olduğunda, her şeyi ortaya dökmeye karar verdim.

Bir aile toplantısı düzenledim. Annem, babam ve eşim… Üçü de aynı sofrada oturuyordu. Gözlerinde farklı anlamlar, farklı korkular vardı. Elimdeki dosyayı masanın üzerine koydum. Mesajların çıktıları, ses kayıtları, tarih saat bilgileri… Hepsi oradaydı.

“Bu evliliği uğruna her şeyimi feda ettiğim adamı sevmekle hata mı ettim, bilmiyorum. Ama bana bunu yapan hem eşim, hem babam olduğu için artık ne bir ailem var, ne bir kalbim. Sizi affetmeyeceğim. Ve evet, bu evi de, bu hayatı da terk ediyorum.”

O an hiçbir şey söyleyemediler. Babam başını önüne eğdi, eşim gözyaşlarına boğuldu ama bu gözyaşlarında pişmanlık yoktu, sadece yakalanmış olmanın korkusu vardı.

Kapıdan çıktığımda gökyüzü masmaviydi. Gözlerimde yaş, kalbimde derin bir boşluk vardı. Ama yürüyordum. Çünkü her ihanetin sonunda, bir kadının yeniden doğması gerekirdi.

Ve ben doğmak için yanmaya hazırdım.