Genç kızın yaşadığı

Kapı açıldığında içerideki manzara herkesi donup bıraktı. Genç gelin yatağın kenarında tir tir titriyor, gözleri korkudan kocaman açılmış halde odanın köşesini işaret ediyordu. O köşede yere yığılmış halde şeyh vardı. Yüzü bembeyaz kesilmiş, nefesi neredeyse duyulmaz hale gelmişti. Misafirler panikle feryat etti, hizmetliler koşuşturdu. Hemen sarayın özel doktoru çağrıldı. Kalabalık, odanın önünde merakla beklerken içeride doktorun hızlı adımları ve kısık talimatları duyuluyordu. Bir süre sonra doktor dışarı çıktı ve sessizliği delen o cümleyi söyledi: — “Kalp krizi… Ama şimdilik yaşıyor.” Düğünün ihtişamı bir anda kâbusa dönmüştü. Az önce kahkahalarla dolan koridorlar şimdi fısıltılarla doluydu. Herkes şaşkın, herkes endişeliydi. Genç gelin ise yatağın kenarında hâlâ donakalmış halde oturuyordu. Düşlediği lüks hayat daha ilk geceden acı bir gerçekle yüzüne çarpmıştı. Artık zenginlikten çok daha ağır bir yükün altına girdiğini hissediyordu. Sabah olduğunda şeyh kendine geldi ama eski gücü yoktu. Yatakta yatan yaşlı adamın yanında genç kız sessizce bekledi. O an içinden geçen tek şey şuydu: “Ben buraya özgür olmak için gelmedim… Bir kafese kapandım.” O günden sonra sarayın duvarları, ona altınla süslenmiş bir hapishaneden başka bir şey ifade etmedi. Ve genç gelin, hayatın ona sunduğu bu dersle yüzleşmek zorunda kaldı: Servet, her zaman mutluluk getirmiyordu.
Son yorumlar