Hamile bir kadın

yyy 1

Kadının elleri titriyordu. Cüzdanın içinden çıkan şey öyle sıradan bir para, kimlik ya da kart değildi. Önce sararmış bir fotoğraf gördü. Fotoğrafta kocası vardı, yanındaysa kendisi… Ama hatırlamadığı bir anıydı bu. Fotoğrafın arkasına küçük, titrek bir yazıyla şu not düşülmüştü: “Bu günü hiç unutma. Belki ben olamam ama bu gülüş hep seninle yaşayacak.” Kadının kalbi sıkıştı. Gözyaşları yanaklarından süzülürken fotoğrafı dudaklarına bastı. O an, kocasının gülüşü mezarın soğuk taşının üzerinden yükselip kalbine dokunmuş gibiydi. Ama asıl şaşkınlık, fotoğrafın altına sıkıştırılmış küçük bir kâğıtta gizliydi. Yavaşça açtı.

Kâğıt, kocasının el yazısıyla yazılmış bir mektuptu. Kadın satırları titreyerek okumaya başladı: “Sevdiğim… Eğer bir gün bu satırları bulursan, bil ki ben seni ve evladımızı hiçbir zaman yalnız bırakmadım. Ölüm bile ayıramaz bizi. Sen güçlü olacaksın, çünkü karnında taşıdığın hayat bizim yarım kalan hikâyemizi tamamlayacak. Ve bil ki, mezar taşımın altına gömülmeyen tek şey sana olan sevgimdir…

” Kadın hıçkırıklarla ağladı. Dizlerinin bağı çözüldü, toprağın üzerine çöktü. Kalbinde bir yandan tarifsiz bir acı, bir yandan da tuhaf bir huzur vardı. Çünkü artık biliyordu: Kocası ölmeden önce, onu ve doğmamış çocuğunu düşünmüş, onlara bırakacak bir iz hazırlamıştı. Tam cüzdanı kapatacakken küçük bir zarf fark etti. Zarfın üzerinde şu cümle yazıyordu: “Oğlumuz ya da kızımız büyüdüğünde ona ver…”

Kadın zarfı açmadı. Ellerinin arasına aldı, karnına bastırdı. İçinde saklı olan sözleri bilmeden bile hissetti; babasının sevgisi, bebeğin kalbine çoktan işlenmişti. Mezarlığın üzerinden geçen rüzgâr birden hafifledi. Gökyüzünden süzülen tek bir yaprak, mezarın taşına kondu. Kadın derin bir nefes aldı, gözyaşlarını silerek karnındaki bebeğe fısıldadı: “Baban hep yanımızda olacak…” O anda içindeki bebek kımıldadı, sanki duyduğunu belli edercesine. Kadın, ilk kez kocasının yokluğuna rağmen yalnız olmadığını hissetti. Yalnızlığına sinen acı, kocasının kelimeleriyle biraz olsun dağılmıştı. Cüzdanı kalbine bastırarak ayağa kalktı. Rüzgâr, saçlarını savururken o artık biliyordu: Her sonbahar yaprak dökecek, her kış soğuk geçecek ama kocasının sevgisi asla solmayacaktı.