Hemşire Ayşe neredeyse üç yıldır Almanyada

Ayşe’nin parmağı buz gibi ele değer değmez içini garip bir ürperti kapladı. Tüyleri diken diken olmuştu. Ama asıl korkutucu olan şey, adamın parmağının sanki çok hafif kımıldamasıydı.
Ayşe irkildi, gözlerini dikip baktı. Adam yine sessizce yatıyordu. “Herhalde bana öyle geldi,” diye düşündü. Kalbini sakinleştirmeye çalıştı.
Bir süre nefesini tutarak bekledi. Hiçbir hareket yoktu.
“Hayal gördüm…” dedi kendi kendine.
Ama yüzük hâlâ parlıyordu. Çok değerli görünüyordu.
Cesedin eline tekrar uzandı. Tam yüzüğü çekerken çok hafif bir fısıltı duydu:
— Bırak…
Ayşe’nin nefesi kesildi. Donup kaldı. Birkaç saniye içinde ikinci kez aynı sesi işitti:
— Bırak… o yüzük bana ait…
Ayşe korkuyla geri çekildi, gözlerini cesetten ayıramıyordu. Sanki göz kapakları hafifçe aralanmış, ona bakıyordu.
Koşarak kapıya gitti ama kilitliydi. Anahtar içerideydi. Çaresizce masaya doğru koştu. O sırada aynı ses bir kez daha yankılandı:
— Bu yüzüğü alırsan huzur bulamazsın…
Ayşe’nin elleri titriyordu. Kendi kendine “Ölüler konuşmaz” diye fısıldadı. Cesedin eline bir kez daha uzandı, yüzüğü parmağından çıkardı.
Tam o anda odadaki ışıklar birer birer sönmeye başladı. Ortalık zifiri karanlığa gömüldü. Ayşe, çığlığını zor bastırarak masadaki anahtarı kaptı ve kapıyı açıp koridora fırladı. Elinde hâlâ yüzüğü sıkı sıkıya tutuyordu.
Eve vardığında yüzüğü atmak istedi ama yapamadı. Ne kadar uzağa bıraksa ertesi sabah yastığının yanında buluyordu. Geceleri hep aynı rüyayı görüyordu: adam, sessiz bir gülümsemeyle ona doğru geliyordu.
Bir gece artık dayanamayıp yüzüğü morga geri götürmeye karar verdi. Hastaneye gizlice girdi. Cesedin olduğu odaya geldiğinde ise sedyenin boş olduğunu gördü.
Tam geri dönmek üzereyken kulağının dibinde tanıdık bir fısıltı işitti:
— Yüzük bana aitti… artık sen de bana aitsin…
Ayşe dehşetle geri çekildi. Elindeki yüzük alev gibi ısınmıştı. O an içini tarifsiz bir korku kapladı…
Ve o geceden sonra Ayşe’yi gören olmadı.
Son yorumlar