İki yıl önce on sekiz yaşındaydım

O gece eve döndüğümde gözlerimi tavandan ayıramadım. Kafamda aynı cümle dönüp duruyordu: “Sana yardım edebilirim, tek istediğim yanımda olman.” Fakirlik, açlık, çaresizlik bir yanda; onurum, gençliğim ve hayallerim diğer yanda.
Ertesi gün okula gittim, ders arasında arkadaşlarım kahvelerini yudumlarken ben cebimdeki son parayla bir simit aldım. O an düşündüm: “Gerçekten bir yabancıya muhtaç mıyım? Kendi emeğimle başaramaz mıyım?”
Akşam kadının evine gittim. Yüzüme dikkatle baktı, kararımı anlamaya çalışıyordu. Ben ise derin bir nefes alıp dedim ki:
—“Bana güvenip iş verdiniz, yemek yedirdiniz, elime para tutuşturdunuz. Bunlar için minnettarım. Ama ben hayatımı başkasının desteğine bağlamak istemiyorum. Kendi emeğimle kazanmak istiyorum.”
Kadın bir süre sessiz kaldı. Sonra başını sallayıp gülümsedi:
—“Cesaretini takdir ediyorum. Benim teklifim yanlış anlaşılabilirdi, özür dilerim. Ama şunu bil: her zaman kapım sana açık. Eğer gerçekten ihtiyacın olursa bir anne gibi yardımcı olurum.”
O andan sonra ilişkimiz değişti. O bana iş vermeye, ben de emeğimle kazanmaya devam ettim. Bahçesini düzenledim, tamiratlarını yaptım. O ise bana yemek pişirdi, hayat tecrübelerinden bahsetti. Aramızda gizli ve yanlış bir bağ değil, temiz bir dostluk oluştu.
Zamanla bilgisayarımı ikinci el de olsa kendi kazancımla aldım. Notlarım düzeldi, derslerimde başarı göstermeye başladım. O kadın ise yalnızlığını sohbetlerle hafifletti. Her defasında bana, “Çalış, oku, ayakta dur. Başkasına muhtaç olma,” dedi.
Yıllar geçti. Üniversiteden mezun oldum, iş buldum. İlk maaşımı alınca ona bir demet çiçek götürdüm. “Siz bana yol gösterdiniz,” dedim. O ise gözleri dolu dolu, “Hayır,” dedi, “sen kendi yolunu kendin açtın.”
Son yorumlar