Kocam eşyalarından kurtulmam için ısrar etti

Kapıyı açmak başta garip bir nefes gibiydi—her şey aynıdır, her şey değişmiştir. Hâlâ odaya onun minik parfüm kokusu sinmişti. Masanın üzerinde açık duran bir defter gördüm; kalbim tuhaf sesler çıkarır gibiydi. İçimdeki gürültüyle, o eşyaları tek tek tutup sarıldım — elbisesi, tokası, gözyaşlarım arasında ona ulaşma umudu.
Bir ders kitabından minik, katlanmış bir kâğıt düştü. Tanıdık piparişli eğik el yazısıyla yazılmıştı:
“Anne, eğer bunu okuyorsan, hemen yatağın altına bak. Her şeyi anlayacaksın…”

Ellerim titreyerek önce satırları, sonra göğsümü tekrar tekrar okudum. Ne anlamı vardı bu sözlerin?
Cesaretimi topladım, dizlerimin üzerine çöktüm ve … yatağın altına baktığımda nefesim kesildi. Orada, eski ve tozlu bir çanta vardı. İçinden birkaç defter, küçük bir memento kutusu ve onu öldüren kazara “kaybolduğu” söylenen o telefon çıktı. Kocam onun “kayıp” olduğunu söylemişti—ama işte, oradaydı.
Telefonu açtım: hâlâ çalışıyordu. İlk olarak mesajlara girdim. Arkadaşıyla olan sohbet, ruhuma kazınan acı bir itiraf gibiydi:

15 Şubat, 22:17

Kızım: Artık tahammül edemiyorum…

22:18

Arkadaşı: Ne oldu?

22:19

Kızım: Babam yine bağırdı. Dedim ki anneme anlatırsam… İkimiz için de lanet olur dedi…

22:21

Arkadaşı: Aman tanrım, korkuyorum… Dövdü mü?

22:22
Kızım: Evet, ilk değil. Kolumdaki morluğu okulda oldu diye söyledim—ama korkuyorum…

22:24
Arkadaşı: Anneye söylemelisin ya da polise… Bu çok ciddi!

22:26
Kızım: Anlatırsam öldüreceğini söyledi. Öfkelendiğinde—o çok korkunç biri…

22:28
Arkadaşı: Ama bunları içinden atamazsın…

22:29
Kızım: Sana yazıyorum çünkü başka kimseye söyleyemiyorum. Bana bir şey olursa, bil ki bu onun yüzünden oldu.

Bu mesajları okurken elimde ateş hissediyordum. Yüz yüze okurken donup kaldım; gözlerindeki korku, sessiz çığlığı zihnimin içinde yankılandı. O an her şeyi anladım: Kızım kendi isteğiyle gitmedi. En yakınımızda olması gereken biri, yaşamından kopardı onu.