Kocamın saksıda sakladığı sır

gulls 1

Açtığım anda içimde buz gibi bir ağırlık çöktü. Bohçanın içinden, önce avucuma sığacak kadar küçük bir anahtar çıktı. Paslanmış, eski tip bir anahtar… Kocamın ömrü boyunca hiç kullanmadığını bildiğim bir şey. Ama asıl beni yerle bir eden ikinci parça oldu: kırışmış, nemden lekelenmiş küçük bir not kâğıdı. Kâğıdı elime aldığımda dizlerimin bağı çözüldü. Yazıyı tanımak için fazlasına gerek yoktu—kocamın el yazısıydı.

“Eğer bunu bulduysan… demek ki artık söylemek için çok geç kaldım.

Sana koruyamadığım bir sırrım var. Beni affetmeni umuyorum.” Nefesim kesildi. Kelimeler boğazımda düğümlendi. Notun devamı rüzgârla uçacak kadar soluktu ama okunuyordu.

“Bu anahtar, dükkândaki arka odanın altındaki dolabı açıyor.

Sana hiçbir şey söyleyemedim… ama biri beni izliyor. Sakladığım şey ortaya çıkarsa başımıza çok büyük bir tehlike gelebilir. Eğer bir gün bu notu okursan, lütfen dikkatli ol. O gece merdivenlerde düşmem belki de bir kaza olmayacak…” Not burada kesiliyordu. Ellerim buz kesmişti. İçimde bir yer, beş yıldır dikkatle sakladığım yasın altına gömülmüş olan şüpheyi gün yüzüne çıkarıyordu. Kocam… o gece gerçekten mi düşmüştü? Yoksa biri ona mı dokundu? Ayağa kalktım, hâlâ orkidenin kırık parçalarının arasında duruyordum. Güneş batarken odanın içine uzun gölgeler düşüyordu; sanki her şey, yıllardır üzerime çöken o sis tabakası dağılıyormuş gibi görünüyordu. Bana kalan tek ipucu elimdeydi: küçük bir anahtar ve yarım kalmış bir itiraf. O gece dükkâna gitmeye karar verdim. — Dükkânın kapısı kapanalı yıllar olmuştu; yine de pas kokusu, raflardaki eski kutular ve kocamın bıraktığı dağınıklık hâlâ yerli yerindeydi. Arka odaya yürürken kalbim öyle hızlı atıyordu ki sesinin yankısını duyacak sandım. Odanın köşesinde paslanmış bir metal dolap vardı. Daha önce birçok kez görmeme rağmen hiç açmayı düşünmemiştim. Çünkü hep kilitliydi. Çünkü hep sıradandı. Anahtarı titreyen ellerimle kilide yerleştirdim. Bir tık sesi… Ve dolap açıldı. İçeride bir kutu vardı. Üzeri siyah bir bezle kaplanmış, ağır görünümlü bir kutu. Kutuyu raftan alırken içimden bir ses beni durdurmak istedi ama çok geçti. Kapağını kaldırdığımda, gözlerim dehşetle irileşti. Kutunun içinde, kocamın ölümünden önceki son haftalarda yazdığı bir günlük, birkaç fotoğraf ve tanımadığım bir adamla çekilmiş, yüzü karalanmış bir belge vardı. Günlüğün ilk sayfasında şu cümle yazıyordu:

“Eğer biri bunu bulursa… bilsin ki düşman sandığınız kadar uzakta değil. Beni öldürürlerse sebebi bu dosyanın içindeki gerçek.”

O an arkamdan bir ses geldi. Zemin hafifçe gıcırdadı. Biri odanın girişinde duruyordu. Boğazım kuruyordu, kalbim kaburgalarıma çarpıyordu. Yıllardır çözülemeyen o sis… o an tek bir gölgede toplandı. Ve o gölge konuştu: “Onu sonunda buldun demek.”