Köyün en fakiriyken en zengin evine gelin gittim

x1080

Henüz 19 yaşındaydım. Kalbim, göğsümün içinde fırtına gibi çarpıyordu. Köyün en yoksul evinden çıkıp ağanın konağına gelin gidiyordum. Babam borçlarını kapatmak için razı olmuştu bu evliliğe. Ben ise… razı olamıyordum. Ama sesim çıkmıyordu. Konağın ağır kapısı gıcırdayarak açıldığında, bir devrin kapandığını hissettim içimde. Artık ne çocukluğum vardı ne de hayallerim. Bir başka kadının yerini alıyor gibiydim; hiç tanımadığım, ama kaderimin çoktan yazıldığı o kadının. Odalar genişti, duvarlarda yağlı boya tablolar, gümüş işlemeli aynalar asılıydı. Ben o aynalarda kendimi değil, sanki başka birini görüyordum. O kız — yani ben — artık köyün toprağına basan, rüzgârla yarışan o özgür kız değildi. Korkunun, mecburiyetin ve utancın arasında sıkışmış bir yabancıydı. Yaşlı hizmetçi beni hazırladı. Saçlarımı tararken bir şey söylemedi. Ama gözlerinde acıma vardı, belki de kendi gençliğini hatırladı. “Yazık,” dedi içinden fısıltıyla. Duydum. Koridordan geçerken mum ışıkları duvarlarda titriyordu. Her adımda içim daha da sıkıştı. Ağanın odasına yaklaştıkça, kalbimin atışlarını duyar gibiydim. Kapı aralıktı. İçeriden ağır, yorgun bir ses geldi: “Gir, gelinim.” İçeri girdiğimde zaman sanki yavaşladı. Odanın ortasında duran adam bana baktı. Gözleri düşündüğüm gibi sert değildi. Yorgundu, biraz da kederli. O an anladım: Biz ikimiz de mecburduk. O da kendi zincirinin içinde tutsaktı, ben de. Bir süre sessizlik oldu. Sonra o, yavaşça konuştu: “Biliyorum, korkuyorsun. Ben de gençken çok korkmuştum hayatımdan.” Ne diyeceğimi bilemedim. Ellerim titriyordu, gözlerim dolmuştu. O an, onun düşmanım değil, benim gibi bir insan olduğunu hissettim. Ağır bir yalnızlık vardı gözlerinde. Korkumun yerini tuhaf bir merhamet aldı. O gece sabaha kadar konuşmadık belki, ama sessizlik her şeyi anlattı. Sabah olduğunda pencerenin önünde duruyordum. Güneş yavaşça doğarken, içimden bir dua geçti: “Allah’ım, ne olursa olsun beni taş kalpli etme.” Ve işte o gün, anladım. Kader bazen insanı en istemediği yollara sürükler, ama kalbini taşlaştırmazsan — orada, bir yerlerde hâlâ umut kalır.