Muhtarın genç ve güzel karısı varmış

 

Muhtarın Derdi

Köyün muhtarı varmış, yaşını başını almış ama hâlâ dinç bir adammış. Karısıysa genç, güzel, neşeliymiş. Fakat bir derdi varmış kadının — gönlü pek ateşliymiş. Geceleri muhtarı uyandırır, gündüzleri bile gül gibi bakışlarla “haydi” dermiş.

Muhtar bir süre dayanmış ama sonunda “Ben artık bu tempoya ayak uyduramam, kadın beni eritecek!” demeye başlamış. Kadın da üzülmüş bu duruma; “Kocam beni sevmekten değil, benden kaçmaktan yoruldu” demiş içinden.

Bir gün düşünmüş taşınmış:
“Benim bu halime bir çare bulmak gerek. Belki köyün üfürükçü hocası bir dua eder, içimdeki ateş diner.”

Toparlamış kendini, sabah erkenden hocanın kapısını çalmış.
Hoca, kadını görünce bir an şaşırmış; güzelliği dillere destanmış zira. Ama kendini toparlamış, ağır ağır sormuş:
“Hayrola kızım, ne derdin var?”

Kadın başını öne eğmiş, mahcup bir sesle demiş ki:
“Hocam, ne vakit yatsam içimde bir yangın başlıyor. Muhtar da bu halime dayanamıyor, ben de onu üzmek istemiyorum. Bir dua etseniz de biraz sakinleşsem…”

Hoca bir süre düşünmüş. Hem mahallenin hocası olmanın ciddiyetini takınmış hem de içinde bir gurur belirivermiş: “Demek herkes bana koşuyor, derdine derman diye.”

“Pekâlâ,” demiş hoca. “Ama bu iş kolay değil, biraz sabır ister. Önce içindeki ateşi dua ile söndüreceğiz.”
Kadın da inanmış, “Tamam hocam,” demiş.

Hoca ayağa kalkmış:
“Şimdi sırtını dön, ellerini duvara koy, ben arkandan okuyacağım. Dua etkili olsun diye bu şekilde yapılır.”

Kadın söyleneni yapmış ama tam o anda içinden bir ses yükselmiş:
“Ben ne yapıyorum böyle? Bir yabancının karşısında, kocamın derdine çare ararken başka bir yanlışın eşiğine mi geldim?”

O an eli ayağı titremiş, dönüp hızla toparlanmış.
“Hocam, ben bu işi dua ile değil, akılla çözeceğim,” demiş.
Şaşıran hoca, arkasından sadece “Kızım nereye?” diyebilmiş.

Kadın eve dönmüş, muhtar da kahvede oturuyormuş. Yanına oturmuş, yüzüne bakmış:
“Muhtar,” demiş, “benim derdim ne dua ile ne ilaçla geçer. Demek ki seni çok seviyorum. Bundan böyle ölçülü olacağım; senin sağlığın da gönlün de bana emanet.”

Muhtar önce şaşırmış, sonra gülümsemiş:
“Bak hele, sonunda ikimiz de aklımızı