oğlu Mehmet ona yılbaşında evde istenmediğini söyleyince

jhkhj

Kocaman yılbaşı ağacının ışıkları evlilik yüzüğünde yansıdı.
Vücut dili değişti – ince ama belli. Kendini hazırlayan bir adam gibi.“Baba,” dedi sessizce, “burada yılbaşı geçiremeyeceksin.”Cümle göğsüme yumruk gibi indi.Gözlerimi kırpıştırdım. “Affedersin – ne?”Gözlerini mermer sehpaya dikti, yüzüme bakmadı. Ayşe eski mobilyalarının “kaba” göründüğünü söyleyince birlikte seçtiğimiz sehpa.“Ayşe’nin anne babası gelecek,” diye mırıldandı. “Ve… senin burada olmamanı tercih ederler.”Parmaklarım uyuştu.“Tercih ederler,” diye tekrarladım.“Sadece daha kolay olur,” dedi zayıf bir sesle. “Onlar geleneklere çok bağlı.”Her kelimeyle sesi küçüldü. Odada etrafa baktım – Ayşe mahremiyet için şikâyet edince perde masrafını ödediğim ipek perdeler, ikinci ipotekle döşediğim parke yerler, kredi kartımı limite dayayan tavan süslemeleri.Evdeki her santim benim parmak izlerimi taşıyordu. Fedakârlığımı. Sevgimi.“Onların tarzı,” dedim yavaşça. “O tarz da neymiş?”Irkildi. “Baba, lütfen yapma.”Mutfak kemerinden Ayşe’nin endüstriyel mikseri görüyordum – kısa süreli yılbaşı pastacılığı hobisi için “mutlaka lazım” dediği iki bin dolarlık alet.“O zaman nereye gideyim?” diye yumuşakça sordum.Mehmet’in yüzü çatladı. “Belki teyzem Fatma’ya. Ya da… başka bir hafta sonu bir şeyler yaparız.”Başka bir hafta sonu.Sanki yılbaşı sıradan bir randevuymuş gibi.Ayağa kalktım, yıllarca taşıdığım yüklerden eklem ağrılarıyla.“Anladım.”“Baba – dur –”Ama çoktan çıkıyordum; aile fotoğraflarının önünden geçtim, çerçevelerde varlığım giderek soluyordu, Ayşe’nin dolabına sığmayan kürk mantoların yanından.Kapıda elim soğuk topuza değdi.“Ayşe’nin anne babasına bir şey söyle,” dedim.“Ne?”“Mutlu yıllar.”Aralık soğuğu yüzüme çarptı dışarı çıkınca.Arkadan Mehmet bir kez adımı seslendi – sonra kapı kapandı.Kesin.Kamyonetimde oturdum, motor kapalı, bir daha asla kabul edilmeyeceğim pencerelerdeki yılbaşı ışıklarını izledim.Telefonum titredi. Açmadım.Onun yerine karanlığa doğru sürdüm.Güney Tepeler mahallesinin sokakları geçti yanımdan, eskiden olduğum adamın anılarıyla dolu – aile her şeyden önce gelir diye inanan, ne pahasına olursa olsun.O adam aptalmış.Kırmızı ışıkta durdum, genç bir baba hediyeleri SUV’sine yüklerken çocukları camlara yapışmıştı.Bir zamanlar Mehmet’le bizdik o.Ayşe’den önce. Yürüyebilen cüzdan ve rahatsız edici duygulara sahip biri olmadan önce.Rakamlar kafamda dönüyordu.Her ay iki bin sekiz yüz. Beş yıl.Yüz kırk bin.Emine teyzemle emeklilik için biriktirdiğimizden fazla.Gitmişti.Yeşil yanınca hızlandım. Beşinci Cadde – evimi yeniden ipotek ettirip peşinatlarını verdiğim yer. Lincoln Caddesi – Mehmet işini kaybettikten sonra ikinci ipotek aldığım yer.“Sadece geçici,” demişti. Ayşe omzunda yedi yüz liralık çantasıyla başını sallamıştı.Geçici kalıcı oldu.Betonu çatlamış evimin garaj yoluna girdim.İçerisi her zamankinden daha boş geldi.Telefon çaldı.Ayşe.Dördüncü çalışta açtım.“Ahmet,” dedi tatlılıkla. “Bir yanlış anlama olmuş galiba.”“Yanlış anlama mı?” dedim sakin.“Anne babam gelenekçi,” diye devam etti. “Belirli bir… atmosfer beklerler.”“Ne atmosferi o?”Alışveriş poşetlerinin hışırtısını duydum.“Şey… senin yemeklerine alışık değiller. Baharatlar. Müzik. Onlar eğitimli insanlar. Entelektüel sohbet beklerler.”Sekiz yıldır yuttuğum hakaretler kaynadı.“Para sıkışıkken her pazar yediğiniz yemekler?” diye sakin sordum. “Büyükannenizi hatırlattığını söylediğin o yaprak sarmalar?”“Farklıydı o zaman.”“Çünkü şimdi anne babanız gelecek,” dedim. “Ve Türk köylüsünün sizi utandırmasını istemiyorsunuz.”Sesi sertleşti. “Irkla alakası yok. Sınıfla alakalı.”Sonra Emine teyzemden bahsetti.Her şeyin bittiği an oydu.Kapattım, ellerim titremeden.Aylardır dokunmadığım dosyayı çıkardım.Banka dökümleri. İpotek transferleri.Kanamayı durdurma vakti.İpoteği iptal etmek beş dakikadan az sürdü.“Hemen geçerli,” dedim.Kapattığımda sessizlik temiz geldi.O gece beş yıllık banka dökümlerini şöminede yaktım.Kendime bir kadeh doldurdum.“Mutlu yıllar,” dedim boş odaya.Ertesi sabah Ayşe tekrar aradı.Bir iyilik istiyordu.“Anne babamı havaalanından al,” diye emretti. “Saat ikide.”Gülümsedim.“Tabii.”Saat 14:15’te evde gazete okuyordum.15:30’da telefonum susmuyordu.16:15’te kapattım.Akşama doğru kapıma vuruyorlardı.Cemil Bey öfkeyle içeri daldı.“Bizi ortada bıraktın!”“Evimden çıkın,” dedim sakin.Tehditler geldi. Sonuçları olacağı vaatleri.Kapıyı kapattım.Üç gün sonra gazetede beni kötüleyen haber çıktı.Kamuoyuna açıklamışlardı.Büyük hata.Yılbaşı arifesinde akşam yemeklerine kanıtlarla geldim.Banka kayıtları. Fişler. Beş yılın gerçeği.On iki misafir. On iki dosya.Oda onlara döndü.Sosyal imparatorlukları arkamda çökerken çıktım.Martta haciz bildirisi geldi.Mehmet haftalar sonra geldi, yıkılmış.“Özür dilerim,” dedi.“Biliyorum,” dedim.“Yardıma ihtiyacım var.”“Hayır,” dedim yumuşakça. “Sorumluluğa ihtiyacın var.”Yıllardır ilk kez dürüstçe konuştuk.Gittiğinde o da ben de hafifledik.İlkbahar Antalya’ya geldi.Huzur da öyle.Aile, öğrendim ki, kan bağı değil.Koşulsuz seni seçenlerdir.Ve ben artık sahnede yerim olmayan bir oyunda koltuk parası ödemekten vazgeçmiştim.