Oğlum Mehmet Zeyneple evlendiğinden beri içim rahattı

Kamerayı kurduğum gece sabaha kadar sağa sola döndüm, uyuyamadım. Kalbim çarpıyor, içim daralıyordu. “Ya yanlış yaptıysam, ya boş yere günaha girdiysem” diye düşündüm. Ama şüphe içimi o kadar kemirmişti ki başka çare bulamamıştım.
Sabaha karşı telefonumu elime aldım, kaydı açtım. Birkaç dakika sessizlikten sonra Zeynep odaya girdi. Kapıyı yavaşça kapatıp sürgüledi. Yatağın altına eğildi, oradan küçük bir torba çıkardı. Torbanın içinde ilaç kutuları, bezler ve şırıngalar vardı.
Elim ayağım buz kesti. Ne yapıyordu bu kız?
Sonra gözlerimle gördüm… Zeynep kollarını sıvadı, belli ki kendi kendine iğne yapıyordu. Yüzündeki ifadeden belli, canı çok yanıyordu. İğneyi bitirince uzun uzun derin nefes aldı, ellerini titreyerek yıkadı. Ardından yatağın çarşafını söktü, katladı. Çarşafın kenarında minicik kan lekesi vardı. İşte o yüzden her gün değiştiriyormuş!
O an içimden derin bir “ah” çıktı. Demek ki kızcağız gizli gizli tedavi görüyordu. Ne oğluma söylemiş, ne bana. Belli ki bir hastalığı vardı, ama utandığı ya da korktuğu için saklıyordu.
Gözlerim doldu. Düşündüm: Biz evde her gün “Niye çarşaf değiştiriyor, bu işte bir iş var” diye şüphelenirken, kızcağız geceleri kendi derdiyle uğraşıyormuş. Her sabah yüzünde o sahte gülümsemeyi takınıp, bize belli etmeden gününe devam ediyormuş.
Ama içimde başka bir soru büyüdü: “Madem hastaydı, neden oğluma söylemedi? Evlilik dediğin sırrı saklamaz, yükü de paylaşır.”
O an karar verdim. Zeynep’e belli etmeden kaydı sakladım. Bu sır, artık sadece onun sırrı değildi. Mehmet’in de bilmeye hakkı vardı. Çünkü gerçek saklanmaz, hele ki evliliğin temeli güvense…
Son yorumlar