Payitaht Tahsin Paşa kimdir? Gerçek tarihte Baş Mabeynci Tahsin paşa kim ve nasıl öldü?

Fullafk.com – Payitaht Abdülhamid dizisinde Tahsin Paşa’yı Bahadır Yenişehirlioğlu canlandırdığı dizinin geçen haftaki bölümünde Abdülhamit Han’ın Beylerbeyi Sarayında hapsedilirken ekrana gelen görüntülerde Tahsin Paşa’nın hayatı nasıl öldüğü merak konusu oldu. İşte Gerçek tarihte Mabeynci Tahsin Paşa’nın hayatı…

Gerçek tarihte Baş Mabeynci Tahsin paşa kim ve nasıl öldü?

Tahsin Paşa 1959 yılında İstanbul’da Doğup 1930 yılında da İstanbu’da ölmüştür. 1894 yılından 1908 Ağustos ayına kadar Sultan II.Abdülhamid’in Mabeyn Başkatipliğini (Özel Kalem Müdürü) yapmış, Türk tarihinin hakkında en çok konuşulan pâdişahlarından birinin en yakınında bulunmuş önemli bir zâttır. Tahsin Paşa’nın Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesi ile son bulan on dört senelik vazifesi sırasındaki gözlemlerinden oluşmaktadır.
Tahsin Paşa, Sultan Abdülhamid’in azlinin ardından, görevden alınarak Sakız Adası’na sürüldü.

Bir süre sonra affedilerek yurda döndü. Cumhuriyetin ilanından sonra Tekel Tütün Deposu’nda kâtiplikyaptı. 1930 senesinde vefat etti. Hatıraları 1930-31 yıllarında Milliyet Gazetesinde tefrika halinde yayımlanmış, bilahare 1931’de Muallim Ahmet Halit Kitabevi tarafından kitap haline getirilmiştir. Söz konusu hatıralar 1999 yılında da Boğaziçi Yayınları tarafından basılmıştır.

Aslında kitaba “Tahsin Paşa’nın Hatıraları” isminden ziyade, “Tahsin Paşa’nın Hatırladıkları” nev’inden bir isim belki daha münasip olurdu. Çünkü Paşa’nın da ifade ettiği gibi, bu kitap Tahsin Paşa’nın Mabeyn Başkatipliği görevi sırasında yaşadıklarından hatırladıklarını ihtiva etmektedir.

Balkan Siyaseti, Alman İmparatoru ile ilişkiler, İngiltere ile meydana gelen sorunlar, Yahudi Devleti kurma gayretlerinde yaşananlar, Mısır Hıdivi ile ilişkiler, Yabancı basın faaliyetleri ve onlarla ilişkiler, iç ve dış isyanlar, harp durumları ile meşrutiyetin 1908’de ilanına kadar geçen sürede meşrutiyet öncesi iç ve dış gelişmeler ana başlıklar olarak sayılabilir.

Dış politika ile ilgili anlattığı hadiselerden biri, donanmanın bir diplomasi ve caydırıcılık aracı olarak kullanıldığı Sisam ayaklanması ile ilgili olanıdır. Sisam’da karışıklıklar olması üzerine Sultan Hamid, Bahriye Nazırı’na emir vererek Mesudiye zırhlısının ve üç gambotun hazırlanmasını emreder. Hazırlıklar tamamlanınca tespit edilen gemiler Sisam’a gider ve demirler. Asilerin söz dinlememesi üzerine gemiler bombardımana başlar ve isyan sona erer. Kitapta buna benzer başka hadiseler de yer bulmaktadır.

Buna ilave olarak özellikle II. Abdülhamid’in iktidarı söz konusu olunca en çok konuşulan konulardan biri olan jurnalcilik meselesi kitapta dağınık olarak ve büyük yer tutacak şekilde ele alınmış vaziyette. Aslında “jurnal” meselesi ile ilgili olarak da II. Abdülhamid’in karakteri, alışkanlıkları, onun üzerinde tesiri bulunan insanlar, saray etrafında kümelenmiş karakterler ayrıntılı olarak ele alınmaktadır

Babası Mesud Efendi’dir. Rüştiye’deki tahsilini tamamladıktan sonra 11 Haziran 1870 tarihinde 13 yaşında Sadaret Mektubî Kalemi’ne girdi. Daha sonra Dahiliye Nezareti Mektubî Kalemi’nde görev aldı ve aynı kalemde başkâtip olarak görev yaptı. 7 Temmuz 1888 tarihinde terfi ederek Bahriye Nezareti Mektupçuluğu görevine atandı. Yeteneği liyakati ve dürüstlüğü sebebiyle Sultan II. Abdülhamid tarafından 26 Kasım 1894 tarihinde Süreyya Paşa’nın vefatıyla boşalan Mâbeyn Başkâtipliği’ne tayin edildi. Bu görevini 4 Ağustos 1908 tarihine kadar sürdürdü. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihatçılar tarafından Serasker Mehmed Rıza Paşa, Râtıb Paşa, Zeki Paşa ve Şehremini Reşid Paşa ile birlikte Sakız Adası’na sürgün edildi.

Bir süre sonra affedildi ve sürgünden döndü. Bir süre devlet görevi verilmedi. Cumhuriyet’in ilanından sonra Tekel Tütün Deposu’nda baş kâtiplik yaptı. 1930 yılında İstanbul’da öldü.