Portrede ki çocuğu tanıyorum

spl

“Efendim… Bu çocuğu tanıyorum. Bir zamanlar benimle yetimhanede kalıyordu!” — Hizmetçi, köşkteki portreyi görünce gözyaşlarına boğuldu Dominic Hale, bir insanın isteyebileceği her şeye sahipti: güç, zenginlik ve teknoloji dünyasında yankılanan büyük bir ün. 42 yaşındaydı ve Batı Sahili boyunca birçok yenilikçi şirkete sahipti.

San Francisco Körfezi’ne bakan görkemli malikanesi mermer zeminlerle ve paha biçilemez tablolarla doluydu. Dışarıdan bakıldığında Dominic güçlü ve dokunulmaz görünüyordu. Ama evinin içinde derin bir sessizlik vardı—yalnızlığın ve yıllar önce kaybolan bir acının bıraktığı ağır bir sessizlik.

Dominic’in küçük bir kardeşi vardı: Mason. Dominic dokuz yaşındayken, Mason onun en yakın arkadaşıydı. Ayrılmazdılar. Arka bahçede futbol oynar, mahallede bisikletle yarışır, anneleri olan müzik öğretmeni “artık içeri gelin” diyene kadar kahkahalar atarlardı. Ama bir gün, kalabalık bir karnavalda Mason ortadan kayboldu. Polis aylarca aradı fakat hiçbir iz bulamadı. Anneleri depresyona girdi, babaları işe sığındı ve Dominic kendine ömür boyu sürecek bir söz verdi: “Onu bulacağım.” Yıllar geçti. Dominic dev bir imparatorluk kurdu, ama içindeki boşluk asla dolmadı. Bir gün, malikaneye yeni bir hizmetçi geldi.

Adı Rosa Bennett’ti; ellili yaşlarında, sakin ve saygılı bir kadındı. Günlerce sessizce işini yaptı. Ta ki bir öğleden sonra koridoru temizlerken Mason’ın çocukluk portresini görene kadar… Portredeki çocuk—yumuşak bakışlı, dağınık bukleli, utangaç gülüşlü ve elinde küçük bir ahşap uçak tutuyordu. Rosa bir anda durdu. Nefesi kesildi. Eller titremeye başladı. “Efendim…” dedi, sesi kısık ve titrek, gözleri yaşlarla doluydu. “Bu çocuğu tanıyorum.” Dominic donup kaldı. “Onu tanıyor musun? Bu imkânsız.” Rosa elini kalbinin üzerine koydu ve… DEVAMI DİĞER SAYFADA