Sırlarla dolu sandığın anahtarı

dcf

Benim adım Yusuf…
Yetmiş dokuz senedir bu dünyada bir ömür tüketmişim, şimdi geriye bir avuç hatıra, bir çift yorgun göz, bir de bu sızlayan dizler kalmış.
Hanımımı beş yıl önce kaybettim. Toprağı bol olsun, o varken dünya başka bir yerdi. Şimdi oğlumla, gelinimle yaşıyorum. Onların evinde bir odacığım var, köşe başında, eski sandığımın durduğu odacık…

O sandık… işte bütün ömrüm o sandığın içinde saklı gibi.
Kimse bilmez onun içindekileri. Ne oğlum, ne gelinim. Bir tek hanımım bilirdi, o da götürdü sırrımı mezara.

Birkaç gündür içim içimi yiyor. Gece uykularım kaçıyor. O sandığın başında oturuyorum bazen, kilidine dokunuyorum. Oğlum sormuştu bir ara:
— Baba, şu eski sandığın içi hep kapalı, ne var içinde?
— Hatıra oğlum, hatıra, demiştim.
Bir daha da açmadı konuyu.

Ama gelinim açtı.
Geçen akşam mutfağa su almaya giderken duymazlıktan geldiğimi sanıp telefonda biriyle fısıldaşıyordu:
— Bilmiyorum işte, hep başında duruyor o sandığın… Ne saklıyor bilmiyorum. Belki para var, altın var diyorlar. Eninde sonunda bulacağım anahtarını…

O anda içimden bir şey koptu.
O sandıkta para, altın yok… ama açılırsa, ne oğlumun, ne gelinimin kaldırabileceği bir yük var.
Çünkü o sandığın içinde yalnızca hatıra değil… bambaşka bir şey…

Bu sabah kararlıyım. Anahtarı alıp cebime koydum.
Ve odamın kapısını kapatıp sandığın başına oturdum.

Ama tam eğilip kilide takacakken, arkamdan bir fısıltı geldi:
— Anahtarı bırak….. devamını okumak için lütfen ikinci sayfaya geçiniz