Yatak odasının kapısını açtım

Yatak odasının kapısını açtım.
İlk önce koku çarptı yüzüme — tanıdık kolonya kokusuna karışan genç, çiçekli bir parfüm.
Üç hafta önce iltifat ettiğim koku.
Sonra onları gördüm.
Kocam Serhat.
Ve o… Elif.
Kızımın en yakın arkadaşı. Bana “ikinci annem” diyen, evimize gülüşüyle sıcaklık getiren kız.
Yatağın çarşafları — yıl dönümümüzde aldığım o beyaz takım — suç ortağı gibi üzerlerini örtmüştü.
Zaman bir anda dondu.
Ne nefes alabildim, ne konuşabildim.
Elif başını çevirdi, bana baktı.
Ve gülümsedi.
Ne utanarak, ne korkarak.
Sakin, emin, meydan okuyan bir gülümsemeydi bu.
“Zehra,” dedi Serhat. Adımı söyledi.
Ama sesi, sanki yalan söylüyordu.
Bağırmadım.
Sadece geri çekildim, kapıyı sessizce kapattım ve indim aşağı.
Biraz sonra geldiler. Elif giyinmişti.
“Zehra, sanırım gitmeliyim,” dedi.
“Sence mi?” dedim. Sesim benden daha soğuktu.
Bir an başını eğdi, sonra gözlerime baktı.
“Bunu bu şekilde öğrenmek zorunda kaldığın için üzgünüm,” dedi.
Yaptığı şey için değil.
Sadece yakalandığı için.
Sessizliğimi yenilgi sandılar.
Oysa sessizlik de bir cevaptı.
Ve sabah olduğunda, sessizliğin neler yapabileceğini öğrendiler… Devamını okumak için diğer sayfaya gecebilrisniz..
Son yorumlar