Yıllarca Yetimhanede Çalıştım

77017fa2 0758 458c b4e9 72cf872fd4a4 1

Elimi ışık düğmesine uzatıp bastığım anda oda bir anda aydınlandı. Gözlerim, ışığın parlaklığından önce kamaştı, sonra yavaş yavaş duvardaki görüntüler belirginleşmeye başladı. Odaya adım attığım anda içimi tarifsiz bir hüzün kapladı. Burası yıllardır kimsenin girmediği, havada donup kalmış acı bir anının odası gibiydi.

Odanın duvarları boydan boya fotoğraflarla kaplıydı. Hepsi aynı küçük çocuğa aitti… Koyu kahverengi saçları alnına düşen, iri gözlerinde hem masumiyet hem de merak taşıyan bir çocuk. Fotoğrafların birinde salıncakta gülümsüyordu, bir diğerinde kocaman bir oyuncak araba tutuyordu. Ama en büyük fotoğraf duvarın tam ortasında asılıydı: beş yaşlarında olduğu belli olan, annesinin dizine yaslanıp poz vermiş bir oğlan çocuğu. Fotoğrafın çerçevesi eskiydi, ama üzerindeki tozu titizlikle temizledikleri belliydi.

O an içime işleyen soğuk korku birden yerini meraka, ardından tarifsiz bir hüzne bıraktı. Odanın ortasında bir masa vardı. Masanın üzerinde eski oyuncaklar, küçücük kıyafetler, solmuş bir çocuk ayakkabısı… Sanki zaman burada durmuştu.

Tam o sırada arkamdan bir inilti duydum. Dönüp baktığımda yaşlı amcanın kapıda durduğunu gördüm. Elindeki baston titriyordu, yüzü kederden daha da çökmüş gibiydi. Gözlerimin içine baktı, kaçak bir sır yakalanmış gibi değil; yıllardır içinde taşıdığı yükü artık birine anlatmak istercesine…

— Gördün değil mi kızım…? dedi titrek bir sesle.

Ne söyleyeceğimi bilemeden başımı usulca salladım. Yaşlı adam ağır adımlarla içeri girip pencerenin önündeki sandalyeye oturdu. Biraz sonra yaşlı kadın da kapıda belirdi; gözleri ağlamaktan kızarmıştı.

Adam derin bir nefes aldı, sonra yavaşça konuşmaya başladı:

— O… bizim torunumuz. Nevzat’ın oğlu. Yabancı uyruklu bir kadınla evlenmişti. Biz başta karşı çıktık, kabullenemedik… Ama sonra torunumuz doğdu. O kadar sevindik ki, dünyamız aydınlandı. Nevzat çok mutluydu… ta ki bir gün o kadın, hiçbir açıklama yapmadan çocuğu alıp evi terk edene kadar.

Yaşlı teyze duvara asılı fotoğrafa baktı, parmakları titriyordu.

— Torunumuz daha beş yaşındaydı… Oğlum perişan oldu. Yıllarca aradı, bulamadı. Dağı taş dolaştı, devlet kapısına düştü, özel dedektif tuttu… ama iz yok, haber yok. Kadın sanki buhar olup uçmuştu. Oğlum hâlâ kendini suçlar. “Anlamalıydım,” der… “Onları koruyamadım.”

Yaşlı adam gözlerini kapadı, devam etti:

— Bu oda… onun anısına. Torunumuzun hiç eskimeyen beşiği burada. Oyuncakları burada. Fotoğraflarına her gün bakarız. Belki bir gün kapı çalar da o küçük çocuk büyümüş hâliyle içeri girer diye… umut etmeyi bırakamıyoruz kızım.

O sırada yaşlı teyze sessizce ağlamaya başladı. Elimi tuttu.

— Nevzat az önce yine odaya girdi… Her geldiğinde buraya çıkar. Oğlunun kokusu sinmiş gibi oyuncaklarını okşar. Sonra kendini zor toparlayıp gider… Hele çocuklarının yüzüne benzeyen biri görürse, günlerce kendine gelemez.

Yüreğim sıkıştı. Odaya bakarken artık her şey anlam kazanıyordu: geceleri duyduğum hıçkırıklar, kilitli kapı, Nevzat’ın yüzündeki o kül gibi beyazlık…

Yaşlı adam bastonuna dayanarak ayağa kalktı.

— Bu sırrı kimseyle paylaşmayışımızın sebebi utanmamız değil, acımızın ağırlığı. Her anlatışımızda yeniden yaşıyoruz. Ama senin artık bilmen gerekiyordu… Bu evde neden her akşam gözyaşı olduğunu, neden kalbimizin bir yanının eksik olduğunu bilmen gerekiyordu.

Derin bir sessizlik çöktü odanın üzerine. Fotoğraflara son bir kez baktım; küçük çocuğun gülümseyen yüzü yüreğimi delip geçti.

Yaşlı çift kapıya yöneldi. Ben de ışığı kapatmak için arkalarından yürüdüm. Tam çıkarken yaşlı teyze dönüp kısık bir sesle fısıldadı:

— Eğer bir gün… kapı çalarsa… ve içeri bir yabancı girip bize “Ben sizi yıllardır arıyorum,” derse… bil ki mucizemiz gerçekleşmiştir kızım.

O an anladım: Bu evin duvarları sadece anıları taşımıyordu; aynı zamanda bitmeyen bir duası, hiç sönmeyen bir umudu vardı.

Kapıyı yavaşça kapattım. Anahtarı yaşlı adama teslim ederken elim titriyordu. Merakla başlayan yolculuğumun sonunda, sadece bir sırrı değil… bir annenin, bir babanın ve bir dedenin yüreğine kazınmış en derin yarayı öğrenmiş, onların taşıdığı acının ortağı olmuştum.

Ve o geceden sonra o evde hiçbir şey aynı görünmedi… ama her şey çok daha anlamlıydı.