Zengin bir iş adamı ve otel sahibi olan Can
Havaalanındaki Şaşırtıcı Karşılaşma
Zengin bir iş adamı ve otel sahibi olan Can, kalabalık bir havaalanı bekleme salonunda uçağına yetişmeye çalışırken beklenmedik bir manzarayla karşılaştı.
Yerde genç bir kadın yatıyordu. Kucağındaki iki bebeğe sıkıca sarılmıştı. Çantasını yastık yapmıştı ve ince bir battaniye, çocukları klimanın soğuğundan korumaya yetmiyordu.
Can’ın içi sızladı. Bu narin kadın, koyu saçları ve hiç unutamadığı yüzü… Yaklaşınca tanıdı. Bu, yıllar önce annesinin hırsızlıkla suçlayıp haksız yere kovdurduğu eski hizmetlileri Mine‘ydi.
Göz göze geldiler. Mine’nin gözleri aynı mavi gözlerdi ama korku ve yorgunluktan solmuşlardı. Can’ın bakışları ikizlere kaydı ve o an acı bir gerçekle yüzleşti.
Fark ettiği şey onu o kadar sarstı ki, düşmemek için duvara yaslanmak zorunda kaldı.
Can, dünyası başına yıkılmış gibi hissetti. İkizlerin gözleri… tıpkı kendisininkiler gibiydi. Babasından miras aldığı o özel mavi gözler. Titreyerek dizlerinin üzerine çöktü.
“Mine… Bu çocuklar… benim mi?”
Genç kadının gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Cevap veremeden başını çevirdi. Uzun bir sessizlikten sonra fısıldadı: “Bunu bilmemen gerekiyordu. Annen bizi ayırmak için elinden geleni yaptı. Eğer konuşursam seni mahvedeceğini söyledi.”
Can donakaldı. Her şeyi hatırladı: Annesinin “o çalışan kızdan” ayrılmasını istemesi, sahte istifa mektubu, Mine’nin aniden işten çıkarılması… Şimdi her şey açığa kavuşmuştu.
“Bana neden haber vermedin?” diye neredeyse bağırdı.
Mine, çantasından buruşuk bir zarf çıkardı. “Denedim. Gönderdiğim her mektup ‘Adres bulunamadı’ damgasıyla geri geldi. Hamile olduğumu öğrendiğimde ise artık çok geçti.”
Can, şaşkınlıkla ikizleri kucağına aldı. Bebeklerden biri, tıpkı Can’ın kendi çocukluk fotoğraflarındaki gibi, küçük elini babasının yanağına koydu.
Mine, titreyen bir sesle, “İsimleri Aras ve Efe,” dedi.
O sırada anons duyuldu: “İstanbul-Londra uçuşu için son çağrı.” Can, önce biniş kapısına, sonra Mine’ye baktı.
Biletini yırttı.
“Gitmiyorum. Bu defa kimsenin ailemi benden almasına izin vermeyeceğim.”
Mine hıçkırıklara boğuldu. Etraflarındaki kalabalık umursamazca yürümeye devam ederken, Can için zaman durmuştu.
Artık ne uçağa ne de önemli toplantıya ihtiyacı vardı. Hayatı boyunca aradığı her şey, o an kollarında uyuyordu.

Son yorumlar