Ben Asiye. 36 yaşındayım.

ol

Ben Asiye. 36 yaşındayım. Bu köyde tek başıma yaşıyorum. Ev sessiz, yatak soğuk. İnsan zamanla yalnızlığa alışıyor sanıyor ama doğru değil. Alışmıyor, sadece içine gömüyor. Bir kadın da olsam, yıllardır kimse saçımı okşamadı, elimi tutmadı.
Bazen geceleri uykum kaçıyor; içim yanıyor ama kimse duymuyor.

Tek dostum çocukluk arkadaşım Gülizar. O evli. Kocası Ali… ağırbaşlı, temiz yüzlü. Bir bakışı bile insanın içine işler. Onların evine gidip gelmeye başladıkça içimde kötü bir şey uyandı.
Bastırmaya çalıştım, “Günah,” dedim, “o senin arkadaşının kocası.” Ama kalbim susmadı. Çünkü yıllardır unutmuştum bir kadın olarak görülmenin ne demek olduğunu.

Bir gün Gülizar hasta düştü. Ali beni çağırdı.
Çorba yaptım, ateşini ölçtüm. Gece ilerledi. Gülizar uyuyordu. Ali kapının yanında, sessizce oturuyordu. Ellerimi sobaya doğru uzattığımda arkamdan yaklaştı.
Hiç konuşmadık. Ama nefesini ensemde hissettim. O an hem korktum, hem de içimde sakladığım o yanık dürtü daha fazla susmadı. “Birisi beni istesin,” dedim içimden. “Bir kere olsun.”

O günden sonra göz göze gelmeler uzadı. Elim eline değse çekemedim. Çünkü yıllardır kimse bana kadın olduğumu hatırlatmamıştı. Sadece bir insan değil, bir bedene, bir sevgiye ihtiyacım vardı.

Sonra Gülizar annesinin yanına gitti. “Asiye, ara sıra pişirdiğin çorba falan olursa Aliye de ver ,” dedi.
Ben sadece başımı salladım. İçim çoktan karışmıştı… O gece Ali’nin benim kapımı mutlaka çalacağını bekliyordum ama gelmedi, dayanamadım bir çorba yaptım bir tabağa koydum götürdüm, içeri gelsene dedi, çok heycanlandım, elimdeki tabağı aldı masaya bırakır bırakmaz beniii….
DEVAMI DİĞER SAYFADA